Goblin - Guardian: The Lonely and Great God

○ G.O.B.L.İ.N ○

Yağmur gibi geleceğim, ilk kar gibi geleceğim.

Tanrıdan sadece bunu yapmayı dileyeceğim.

"Başlamadan önce uyarayım sevgili okurum, bu yazı çok uzun olabilir. En bolundan spoiler içeriyor da olabilir. Hatta o spoiler finalle ilgili bile olabilir. Sonra sinirlenip küsme bana... Ne ben üzüleyim, ne de senin tatlı canını üzeyim, tamam mı?"

Bazen dizilerde ve filmlerde "Ohaaaa yaa, keşke gerçek hayatta da olsaydı..." dediğimiz şeyler vardır. Hatta bazı mim'lerde (ki ilerde bu soruyu barındıran bir mim hazırlamak istiyorum) şöyle bir soruyla karşılaşırsınız: "Eğer bir özel güce sahip olsaydınız, ne olmasını isterdiniz?" diye...  Eskiden olsa bunun için tek cevabım olurdu oda 'insanların rüyalarında gezinebilmek'. Şimdi düşünüyorum da Goblin'in yaptığı gibi bir kapıdan girip dünyanın herhangi bir yerinde başka bir kapıdan çıkma fikri, rüyalarda gezinmekten çok daha çarpıcı olabilir. 

Her nereye gitmek istiyorsan kendini orada bulmak... Muazzam olmalı.

-Vize sıkıntısı, dolar fırladı derdi de yok. Ohh miss-

((bu da o meşhur kapıların en meşhuru oluyor efendim))

Bu postta dizinin künyesi hakkında çok bir şey bulamayacaksınız ne yazık ki ☺ Ben daha çok beğendiğim sahneleri yüceltmek ve dönüp baktığımda; "oğlum ne güzel diziydi" diyebilmek için yazıyorum bu satırları. Zaten  bloglarımızı tutuyor oluşumuzun nedeni çoğu zaman kendimiz değil miyiz? Kim kimi oynuyor onu bir söyleyeyim:

Goblin / Kim Shin'i - dünyanın en güzel gülüşlü adamı yani Gong Yoo

Ji Eun Tak'ı (dizinin şeker mi şeker kadın-başrolünü) - Kim Go Eun

Azrail Wang Yeo' yu - Lee Dong Wook ve Goblin'in biricik kardeşi Kim Sun'u da Yoo In Na oynuyor efendim. Oyuncuların kimyaları birbirini öyle muntazam bir şekilde tamamlamış, enerjileri öyle güzel uyuşmuştu ki... Açıkçası ben daha önce böyle bir uyumu hiç bir dizide görmedim. 'Ben gördüm - hehehe' diyebilecek olan varsa yoruma yazsın da ona; 'Bu ne cesarettir yarabbi. Seni tanımak istiyorum yiğidim, mutlaka ara beni!' yazabileyim. Bu şakayı yapmayan bir ben kaldım çünkü.

Neyse yine konuyu dağıtıyorum...

Konu çok karmaşık, açıklamaya üşendim vallahi. İşte goblin var, gelini var, azrail var, kelebenk tanrılar var bir de reenkarnasyon falan var... Yani fantastik türden hoşlanmayan kişilere pek tavsiye edebileceğim bir dizi değil!  Mesela ben annemle izledim, tanrılı sahnelerde "haşa rabbim, tövbe bismillah" demesinden diziye odaklanamadım. 

dipnot: Annelerinizle izlemeyin! Umreye gitmişlerse ASLA! ☺ Şaka şaka, konuyu yakalamakta zorlanıyorlar zaten ☻ Canım anneler, tüm anneleri seviyorum ♥,

Ama türden hoşlanmıyor bile olsanız bir şans verin diyorum. Bir kere dizide üzüldüğünde yağmurlar yağan, güldüğünde sakuralar, şeftali çiçekleri açan bir Gong Yoo var. Nasıl şans verilmez ki! 

Şu güzelliğe bir bakın:

 Eun Tak ne zaman bir ateş söndürse yanı başında bir Gong Yoo beliriyor ya!!! Delireceğim... Ahh ahh keşke bizimde bir kibrit üflemeyle yanı başımızda belirecek bir goblinimiz olsa. Pek sevgili okuyucu, sakın evde kibrit aramaya falan başlama şimdi, ben denedim. Olmuyor... Valla!

Yalnız dizinin sponsorları kesin hep kabancılardı. 100'e yakın kaban gördük şu 16 bölümde, hepsi de o kadar güzeldi ki... Hepsinde gözüm kaldı. Annem her alışılmış türk annesi gibi 'Ben sana bunları dikerim' dedi ve DİKMEDİ. 'Ne varmış onları dikmekte!' deyip dururken hoş kadın da, sonuç alamayınca içim acıyor. Evladımı kaybetmiş gibi üzülüyorum. Ya, konu yine saçma sapan bir yere gidiyor okurcum, hemen bir U dönüşü yapalım. 

Dizide bir yeşil soğan sahnesi var  önce o sahneyle tanışmanı istiyorum. 

Yok böyle bir şımarıklık, böyle bir tatlılık... 

Bu adamlar 'ye beni ♥' demiyorlar da ne diyorlar söyle bana! 

(Sizin havalı havalı yeşil soğan almaya gidişinizi seveyim beyler.)

Seni hayatının en güzel buketiyle de tanıştırmak izliyorum izninle.

Şu güzelliğe, tatlılığa bakar mısın? Tabi ki dizinin etkisinde kaldıktan sonra herkese bana düğünümde, nişanımda, doğumumda (her önemli günümde) pamuk demeti getirin dedim.

Ergen kardeşim "Cenazene de getirelim mi abla? Lazım olur." gibi bayağı bir espri yaptıktan sonra; 'bunun aklı seninki gibi değil, kıroların zekası da böyle işliyor, sıkma tatlı canını!' desem de şu an fark ediyorum ki bu komik olmayan espriyi unutmam mümkün değil!  Bundan sonra kardeşime her önemli gününde pamuk demeti hediye etmeyi ve üzerindeki karta da; "Bugün de ölmediğin için pamuklar demetin içinde, şanslısın!" yazmayı düşünüyorum.
Her hatırladığımda sinir krizine giriyorum.
Kafayı yiyeceğim galiba...
Yani konu, dönüp dolaşıyor dallanıyor budaklanıyor, yoldan çıkıp buralara kadar geliyor sevgili okurum... Suç bende değil, düşüncelerimde! Biz iyisimi devam edelim...
Dizide en, en, en eğlenceli sahne şüphesiz ki sinema sahnesiydi. Beni benden aldı, kendime geldiğimde yanak kaslarımı hissetmiyordum.

Adama resmen kendi kendini trolletmişler, böyle bir şey olamaz. Senaristi bu şahane sahne için gözlerinde öpüyorum.

Böylesine güzel ve naif bir gelini bu bloga koymazsam çatlardım. Koyduğum için de çatlıyorum gerçi. Bu nasıl bir zariflik yani. Ayıp değil mi bize? Böyle pamuk şekeri gibi olunur mu? Goblin'e de bakın siz! Vallahi de kaptı güzelim kızı.

O değil de bunlar gerçek hayatta da çift olsalar ne tatlı olmaz mı yahu o.O

Kıskanırım falan ama napalım!

Çok güzel olurlar yaa, hele çocukları! Bal olur bal.

Canım okur, biz de böyle badanasız ve tarlatansız birer gelin olur muyuz dersin?

Türkiye şartlarında zor olur.

Ama üzülmeyelim Hindistan şartlarında daha zor.

Bizden daha kötüleri de var...

 Evet, umarım sıkmamışımdır seni.

Bir mutlu sonla daha bitirebiliriz sanırım.

Kocaman öpücükler ♥