Tim Burton

// Tim Burton //
Bir Kişinin Deliliği Bir Başkasının Gerçekliğidir

Çok karanlık bir konuğum var bugün…
Kendileri;
Timothy William Burton!


Ölü Gelin sayesinde tanışmıştım onunla....
Yıl 2006, mevsim kış ama ay ya da gün hatırlamıyorum.
O zamanlar ailece televizyonun karşısına geçip, mısırlarımızı da alıp "hafta sonu sinema keyfi" yapıyorduk. 34 ekranda 😆 😂
Ablam arkadaşından ödün alıp gelmişti CD'yi.
-Sene 2017 oldu o CD hala bizde 😆 (Emanete hıyanet)-
Daha önce hiç bir animasyon beni bu kadar etkilememişti.
Zaten bunun dışında da bir tek Disney'in animasyonları vardı herhalde.
Onlar da çok çiçekli, böcekli, sevimli animasyonlardı.
Çocukken hikaye denemelerimi yazdığım bir defter buldum geçenlerden.
Tim Burton'la bile tanışmadan önce ıssız kasabalar, kayıp insanlar ve cinayetleri konu alan kısa öyküler yazıyormuşum hep.
 Bu animasyonun benim için ne kadar muazzam olabileceğini siz düşünün.
Gözlerim parıldayarak, salyalarım akarak izlemiştim.
Ondan sonra da  bir Tim Burton hayranı oldum.
Bu yüzden blogumda kısa bir filmografisi olmazsa kendimi eksik hissedeceğime karar verdim.
O zaman başlayalım :)

- 1958 / 2016 -
1958 yılında doğmuş garip bir çocuk…
12 yaşında tıpkı yönetmenliğini yaptığı Charlie’nin Çikolata Fabrikasındaki Willy Wonka gibi ailesiyle daha fazla yaşayamayacağına kanaat getirip büyükannesinin yanına yerleşen, diğer çocukların aksine karikatürler çizip, düşük bütçeli korku filmleri izleyen bir çocukmuş o. Yani hayallerinin peşinden gitmeyi seçen bir çocuk. Ona benim gözümde bu kadar değerli bir yönetmen yapan belki de budur.


13 yaşında ilk filmi olan 'The Island of Doctor Agor' ilk filmi olarak bilinir. Bu sessiz film siyah/beyaz çekilmesinin yanında oldukça da karanlıktır. Muhtemelen henüz 10 yaşlarında kendisini diğer çocuklardan ayıran hayal gücünü fark etmesiyle başlamış onun hayatındaki bu karanlık. İçine, ruhuna yer etmiş çarpık dünyası her filminde boy gösterir çünkü. Ve zihninin derinlerinde sakladığı bu dünyada karakteriyle hayatına yön veren Vincent Price’ın en değerli kahraman olduğunu söyler her seferinde.



Gençlik yıllarında, iç dünyasını resim çizme ve film izleme ile renklendiriyordu. İzlediği “Godzilla” filmi, onu oldukça etkiledi ve kafasında animasyona dayalı filmler üzerine bir kariyer planı hazırladı. İlk başarısını 9. Sınıfta çevre kirliliğine karşı çizdiği posterle kazandı Tim Burton. Posteri tam bir yıl boyunca sokaklarda asılı kaldı. Bu sayede Disney’den burs kazanan Burton lise yıllarında Kaliforniya Sanat Enstitüsü’ne gitmeyi başardı. Bu okulda 2 kısa film çekti.
1979 yılında bu okuldan mezun olan Timothy 21 yaşında Disney’de önce stajyer animatör ardından da animatör ve hikaye yazarı olarak çalıştı. 1982 yılında Disney “Vincent” adında yaptığı kısa film ile Burton’ın yeteneğini keşfetti.  Bu film kendisine pek çok ödül kazandırdı. Bu dönemden sonra iki kısa film denemesine daha imza attı. Bunu 1984 yılında yaptığı "Frankenweenie" adlı kısa film takip etti. Siyah-beyaz çekilen ve "Frankenstein" dan ilham alınarak yapılan bu film, köpeği bir araba kazasında öldükten sonra onu yeniden canlandıran bir çocuk hakkındaydı. 



Festivallerde övgü kazanmasına rağmen, Disney bu filmi, çocuklar için fazlasıyla korkutucu bularak, rafa kaldırdı. Çünkü Disney sevimli, sempatik ve şirin karakterler yaratıyordu ki bu Burton’ın çizgisine pek uymuyordu. Bu nedenle koyu ve karanlık çizimleri Disney tarafından reddedildi ve geri çevrildi. Disney onun çizgisini bozmasını ve karakterlerini değiştirmesini istedi. Ancak bu sözlerden sonra Burton’ın kendi yoluna gitmeyi istemesi pek uzun sürmedi.
Daha farklı şeyler yapmak istediğini fark eden Tim 3 yıl düşünmek için İnzivaya çekildi. Ardında 1988 yılında, aslında çok da bir şey anlatmayan, sadece animasyona dayalı, hikâye ve kurgu açısından zayıf bile denebilecek “Beter Böcek” filmini yaptı.


O dönemde animasyon içerikli filmlerin yoksunluğu Beter Böcek sayesinde Burton’a gişe ve kariyerinde büyük üstünlük sağlarken Warner Bros adına çekilecek nam-ı diyar Batman’ın da kapılarını açtı. Ve Batman 1989 yılında en çok kazanan film olmayı da başardı.
1990 yılında; yaptığı kısa filmlerin ardından, kariyerinde sonradan yedi kez beraber çalışacağı Johnny Deep’le ilk filmini yaptı: "Edward Makas Eller." Bu filmle yönetmen kendinden şu şekilde söz ettiriyor:
“Anlaşılan o ki; bu adam asla gerçek hayatta olan şeylerden bahsetmeyecek… ♥”
Öte yandan, Edward Makas Eller filmi, Tim’in kendi çocukluğunun farklı bir tasviri olarak algılandı. Hayranları “Tim Burton, Edward’tır” görüşünde birleşti.


1992 yılında Batman Geri Dönüyor filminde çalışma fırsatını yakaladı. Ancak serinin ikinci filmi ilki kadar ilgi göremedi. Yine de getiri olarak başarılı sayıldı. Oysa Batman fanatikleri bu filmde istediklerini bulamamışlardı. Çünkü Tim Burton tarzındaki bu film iyi karakter Batman’ı değil kötü ve karanlık karakter Joker’i efsaneleştirdi. 
1993 yılında "Noel Gecesi Kabusu" stop motion animasyonuyla herkesin gönlünü fethetmeyi başardı.Müzikal tarzda oluşturulmuş gotik atmosferde geçen bir film. İlk stop motion çekim animasyonlardan biri kendileri. Her hareketin çekimi için yeni bir hamur karakter yapılıyor stop motionlarda. Zaten müzikal ve gotik denilince akla ilk gelen isim de Tim Burton oluyor.


1994 yılında Johnny Depp’in başrolde olduğu “Ed Wood”,
1996 yılında yapımcılığı yaptığı ve yönettiği “Çılgın Marslılar” ve
1999 yılında yeniden Johnny Deep’le kameraya aldığı “Hayalet Süvari” Burton için sessiz geçen seneler olarak adlandırılır.


Aslında her ne kadar bu filmler onun kariyerindeki yapı taşları olsa da 2003 yılında ortaya çıkan “Büyük Balık” kadar hiçbiri iddialı değildir. Film çocuklarına kendi hayatını abartılı hikâyelerle anlatan bir babanın başından geçenlerden bahseder. Kullanılan renk ve mübalağa sanatı filmi kaçırılmaması gereken ilk 100 filmin içine sokmayı başarır. Film beş ödüle layık görülür.


Tim Burton’ın bu filmden sonraki bütün filmlerinde yeni bir başrolü vardır artık. Nişanlısı Helena Bonham Carter. Bundan önce bir kez evlenip bir kez de nişanlaşmış olan Tim Burton gerçek aşkı Helena Bonham Carter da bulduğuna inanmıştır. Bu birliktelikten 2003 yılında bir oğlu ve 2007 yılında bir kızı olmuştur.


2005 yılında bundan sonra yine çok sık karşılaşacağımızı ve her seferinde de bu role de oturmuş diyeceğimizi düşündüğüm yeni bir Johnny Depp – Tim Burton işbirliği var karşımızda: "Charlie’nin Çikolata Fabrikası". Bu filmle beraber Tim Burton filmlerine ya tapılmaktadır ya da nefret edilmektedir. Bazıları tarafında beğenilip bazıları tarafından reddedilen bu film yaklaşık 500 milyon dolarlık gişe hasılatıyla, yapımcılar tarafından oldukça başarılı sayılmaktadır.


2005 yılında yaptığı ikinci çalışmasıysa kendisini tanımama ve hayatımı değiştirmeme neden olan bir stop-motion animasyon koyuyor ortaya: "Ölü Gelin". Başta Johnny Deep ve Helena Bonham Carter olmak üzere pek çok değerli dublaj sanatçısı ve aktör/aktris sesleriyle katkı sağlıyor bu animasyona. Bu film; Burton’un gotik animasyondan asla vazgeçemeyeceğinin bir habercisi. Aynı zamanda Burton’ın aslında iki dünyası olduğunun da kanıtı. Birincisi bizimde bildiğimiz klasik binalardan, arabalardan ve kişilerden ve şehirlerden oluşan, diğeri ise asimetrik pencerelerden, yamuk yumuk kapılardan, orantısız ölçüsüz ve tamamen çarpıtılmış obje ve kişiliklerden oluşan bir dünya. Ve çoğu zaman Burton, filmlerinde bu ikinci dünyayı daha renkli ve albenili olarak göstermeyi başarıyor. Nitekim Ölü Gelin animasyonunda gerçek dünyanın siyah beyaz ölüler dünyasının ise canlı renklerle dolu olması klasik bir Tim Burton ruh halidir.


2007 senesinde, artık iyiden iyiye alıştığımız Johnny Depp- Tim Burton işbirliğine aranan kadın başrol Helena Bonham Carter’ın da eklenmesiyle yeni bir Burton halkası vizyona girdi. "Sweeney Todd: Flet Sokağının Şeytan Berberi…" Bu korku, dram ve müzikal karışımı hayranlarının tabiriyle “garip” film Tim Burton’a en iyi yönetmen ödülü, en başarılı sanat yönetmeni ödülü ve altın kürede en iyi yönetmen adaylığı getirmiştir. 


2010 yılında, yine bir yarı animasyon filmi olan “Alice Harikalar Diyarında” filmini çekti. Başrolde kim olabilirdi peki? Tabi ki; Johnny Depp ve Helena Bonham Carter. Bazı Tim Burton fanatikleri filmi yetersiz bulsa da bazılarınıysa filmin içinde taşıdığı büyüden bile çok daha mutlu ve mesut dünyalara taşıdığı kanaatindeyim. Gerçi iki yüz milyon dolar bütçeli bir filmin bir milyar dolardan daha fazla hasılat elde etmesi yapımcılar için en az seyirciler kadar etkili olmuştur herhalde.


2012 yılında vizyona giren "Karanlık Gölgeler" Johnny Depp ve Helena Bonham Carter sayesinde belli bir çekiciliğe sahip olsa da Tim Burton fanatiklerine bekleneni verememiş ve onları hüsrana uğratmıştır. (tabi çıtayı o kadar yükseğe koyarsa olacağı buydu :D)


2014 yılında  "Big Eyes'ı",
2016 "Alice Harikalar Diyarında II'yi", 
2016 yılında da "Bayan Peregrine'nin Tuhaf Çocukları'nı" beyaz perdeye sundu. Ortak düşünceye göre film Tim Burton’ın en sevilen eserlerinden biri olarak anılmayacak öncesinde kitabı okumuş olanları da çok tatmin etmeyecek ama tüm bunlara rağmen kadrosuyla, kostümlerin güzelleri ve sahnelerin renkliliği ile merak uyandıran, başka bir dünyaya götüren bir film. Her Burton filmi gibi...


Hayranları Sıradışı ve tuhaf tarzı ilebilinen Tim Burton’ın özellikle stop-motion animasyon tekniği ile çekilen filmlerinde karakterlerinin abartılı olmalarına rağmen insani değerlerini kaybetmemeleri dikkat çekmektedir. Sıradışı olan gotik betimlemeler kullanır. Tim Burton’ın animasyonları kesinlikle çocuklar için değildir. Eserlerindeki korkunç ve Sıradışı hava tamamıyla yetişkinlere hitap eder.
  Burton, karanlıklar prensidir! Ölü bedenleri efsaneleştiren, ölüm temasını onun kadar romantik, destansı ve masalsı anlatan başka kimse yoktur. İstediğim her şeyi yapabileceğim bir 5 dakika verseler elime dünyayı onun gözünden görmeye giderdim herhalde. Günlük yaşamın bilinen bütün klişelerine karşı çıkan ama bütün hikâyelerinin içinde yüreğinize dokunmayı başaracak bir karakter koyup ağlatırken eğlendiren, eğlenirken korkutan pek az yönetmenden biridir bence.
Ne denebilir ki; insanlar onu sevsin ya da sevmesin, o bir klasik, o bir yönetmen ama daha da önemlisi o tam bir deli. Tim Burton'a göre bir kişinin deliliği başka bir kişinin gerçekliğidir.
Ve yine ona göre delilik görecelidir; işte bu yüzden herkeste biraz olmalıdır!

Yorumlar

  1. Öncelikle ben de bir deliyim. :) Kalemine sağlık Eliif! Çok güzel bir yazı olmuş. Okurken aklıma bir şey geldi. Ben korku, gerilim içeren filmleri falan hiç izleyemem. Ölü Gelin'i bile izlemeye korkmuştum ilk zamanlarda. Sonra gündüz vakti zorla izledim. :D Animasyondan bile korkabiliyorum yani. (ama tabii bu daha eskidendi, şimdi biraz daha izleyebiliyorum. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten mi :)) Ben çok korkak biri değilimdir ama ben bile gelinin toprağın altından çıktığı o ilk sahnede bayağı bir tırsmıştım :D Teşekkür ederim canım benim ♥

      Sil
  2. Kalemine sağlık çok güzel bir yazı... Adam olacak çocuk, çocukluğundan belli olurun ifadesi net olarak yaşam hikayesinde görülüyor. Filmleri başarılı... Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim ♥ Bence de öyle :))

      Sil
  3. Gerilim çok fazla izlerim :) Korku ise şöyle böyle :) Şeytan berberini hiç beğenmemiştim :( Beter böceği de çok aşırı sevmemiştim :( Ama izledim Bayan Pereg Çocuklarını izledim tanıtım aşamasında kararsızım :))) Batman izledim :) İçim dışım karman çorman :)))) Karanlık gölgeleri de izledim :) Ben baya izlemişim :))) Tim Burton Elif teşekkür ederim anlatımın için Karman çorman yazdım kusuruma bakma :))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Önemli değil, bir dahakine daha açıklayacı yazmaya dikkat edeceğim sayende ♥ Kocaman öptüm :)

      Sil
  4. Ah kalbime bir şey oluyor , giflere bakarken bile ödüm patladı desem hatta bakamadım :D
    Ölü gelini izlediğimde aşırı korkmuş haftalarca rüyama girmişti , sonra chalinin çikolata fabrikasını izlediğimdeyse de içim bir kötü olmuştu tabi yine korkmuştum - ben niye böyleyim ya -. Ama sen baya büyük bir fansın galiba :D çok güzel yazmışsın baya emek var ^^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaa aslında alışınca korkmuyosun :D ♥ Teşekkür ederim, birazcık uğraştım galiba :D Bide odun gibi yazmasaydım daha samimi yazsaydım güzel olacaktı ama ne yapalım :D

      Sil
  5. doktora tezi gibi olmuş yazın yaa. ben makas eller filminin hayranıyım yaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaa okuyunca bana da öyle geldi. Çok kasmışım :D Değil mi ama ben de çok seviyorummmm ♥.♥

      Sil
  6. Hayatımın yönetmenlerinden :) Her filmini izledim ve keyifle izlemeye devam ediyorum :)
    Güzel olan sevdiceğimin de favorisi. Evde bir şenlik havası :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim de öyle, çok seviyorum gerçekten ♥

      Sil

Yorum Gönder

Güzel yorumun için kokulu öpücükler, sevgili okuyucu...

Popüler Yayınlar